13 Ekim

Tahkim Kavramı

A)Milletlerarası Tahkim Kanunu Nazarında Hakem Kararlarına Karşı Yargı Yolu

 

a)Tahkim Kavramı

 

Tahkim kavramı genel olarak; “Kanunun tahkim yolu ile çözümlenmesine izin verdiği konular ile sınırlı olmak şartı ile, taraflar arasında doğmuş veya doğabilecek olan hukuki uyuşmazlıkların, mahkemeler yerine hakemler tarafından çözüme kavuşturulması yoludur.” [1] Yani bir başka değişle; tarafların anlaşarak, aralarındaki uyuşmazlığın çözümünü özel kişiler eliyle incelenip, çözüme kavuşturulmasını sağlama yoluna tahkim denir.[2]

 

Bir uyuşmazlığın Tahkim yolu kullanılarak çözümlenebilmesi için, iki tane olmazsa olmaz şart vardır. İlk olarak söz konusu uyuşmazlık Tahkim Yargılamasına elverişli bir uyuşmazlık olmalı, ikinci olaraksa, taraflar arasında uyuşmazlığın tahkim yolu kullanılarak çözüme kavuşturulacağına dair iradelerinin birleşmesi ve anlaşmalarıdır.[3] Yargıtay’ın kararı da bu yöndedir. ‘Taraflar arasında doğmuş veya doğacak, adli yargının görev alanına giren her türlü uyuşmazlıkların çözümünde kural olarak mahkemeler görevlidir. Ancak bir hak üzerinde uyuşmazlığa düşmüş olan iki tarafın kamu düzenine ilişkin olmayan konularında anlaşarak bu uyuşmazlığın çözümlenmesine mahkemeler yerine özel kişilere bırakmaları mümkündür.[4]  Yani kamu düzenine ilişkin olmayan konularda tahkime gidilebilir. Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri konuda tahkime gidilemez. Örneğin, bir boşanma davası tahkim yoluyla çözülemez. Aynı zamanda tahkim, iç tahkim ve uluslararası tahkim olarak ikiye ayrılır. Olayda yabancılık unsuru yoksa uluslararası tahkime gidilemez.

 

 

b)Tahkimin Uygulama Alanı

 

Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun 1. maddesinde ‘Bu kanun, yabancılık unsuru taşıyan ve tahkim yerinin Türkiye olarak belirlendiği veya bu kanun hükümlerinin taraflar ya da hakem veya hakem kurulunca seçildiği uyuşmazlıklar hakkında uygulanır’, diyerek bu kanunun uygulama alanı belirtilmiştir. Yani Milletlerarası Tahkim Kanununun uygulanabilmesi için ;

-Uyuşmazlığın yabancılık unsuru taşıması

-Tahkim yerinin Türkiye olması, ya da

-Taraflar veya hakemlerce tahkimin, bu kanun hükümlerine tabi olduğunun tespiti ve karşılıklı kabulü gerekmektedir.

Tahkim yerinin Türkiye olduğu uyuşmazlıklarda, uyuşmazlık işte bu kanuna göre yabancılık unsurunu taşıyor ise, Milletlerarası Tahkim Kanunu uygulama alanı bulacaktır.

 

Milletlerarası Tahkim Kanunu’nda yabancılık unsurunun son derece ayrıntılı bir şekilde tarif edilmesinden dolayı, bu kanunun yabancı unsurlu olmayan ilişkilere uygulanmasının mümkün olmadığı yönündeki görüşe karşılık[5],  diğer bir yaklaşım, yabancılık unsuru taşıyan ilişkilere bu kanunun uygulanmasını öngördüğünü, ancak yabancılık unsuru taşımayan ilişkilerde de, taraflar veya hakemlerin, bu kanunun uygulanmasını kararlaştırmalarının mümkün olduğunu savunmaktadır.[6] Fakat genel fikir ve doktrin görüşleri, kanun açıkça yabancılık unsurunun tanımını yapıp, kesin ifadelerle diğer hali yasaklamadığı için, uygulanabilmesi yönündedir.

 

 

c)İptal Davası

 

I) Kavram Olarak

 

Tahkim ve özellikle Milletlerarası Tahkim Yolunun sıkça kullanıldığı yerlerde, hakemlerin vermiş olduğu kararlara karşı başvurulacak kanun yollarının azaltılması yönünde çalışmalar ve genel bir eğilim mevcuttur. Zaten tarafların Tahkim müessesine başvurmalarındaki temel sebep, devlet yargısının dezavantajlarından kurtulmak olduğu için, halihazırda hakemlerin verdiği kararlara sıkı bir devlet yargısı denetimi, zaten tahkim yargılamasının amacına ters düşmektedir. Ziya Hoca’ya göre de kimi devletlerin tahkim yargılamasına sıkı denetim mekanizmaları getirmesi, tahkim yargılamasının taraflarından biri tarafından kötüye kullanılırsa, bu yol neredeyse kullanılamaz hale gelmektedir.[7]MTK. yürürlüğe girmeden önce, hakem kararlarına karşı temyiz yolu açıkken, MTK. döneminden sonra temyiz yolu hakem kararlarına karşı tamamen kapatılmış ve sadece iptal davası yolu açık bırakılmıştır. MTK’nın bu uygulaması Tahkim Yolunun ruhuna paralellik gösterir bir durum teşkil eder. Yani MTK. 15.madde hükmünce, hakem kararlarının denetimi için sadece iptal davası açılabilmesi, direk olarak iptal davasına alternatif bir temyiz yolunun kanunda yer almamasının sebebi de budur.[8]

Fakat mahkemenin iptal davası yolunun kararına karşı temyiz incelemesi tatbikî mevcuttur. Ancak, temyiz mahkemesinin burada yapacağı inceleme sadece usule ilişkin bir incelemeden ibarettir. Mahkeme bu inceleme ile esasa ilişkin karar veremez. Yapabileceği denetim, kanunla belirlenmiş olan ‘İptal Sebepleri’ nin gerçekleşip gerçekleşmediği hususunun incelenmesi olacaktır. Bu husus Türk Hukukuna Milletlerarası Tahkim Kanun ile gelmiştir[9].

Fakat bu noktada hangi mahkemenin yetkili olacağı konusundaki bir tartışmaya yer vermemiz yerinde olacaktır. MTK oluşturulurken, iptal davasına bakmakla yetkili mahkemenin hangi mahkeme olması gerektiği konusunda tartışmalar ortaya çıkmıştır. Yukarıda da açıklamış oluğum üzere, iptal davası hakem kararlarına karşı başvurulabilecek tek yol olarak kanunda belirlenmiştir.

Dolayısıyla MTK döneminde artık direk olarak kararın temyize gitmesi mümkün değildir. Fakat iptal davası ve kararı temyiz incelemesi sadece usule ilişkin bir inceleme olacaktır. İşte bu noktada, bir görüş iptal davasına Binay et mahkemesi sıfatıyla Yargıtay’ın bakması gerektiği görüşünü ileri sürerken [10]diğer bir görüş ise Asliye Hukuk mahkemesinin bakması gerektiğini savunmuştur. İlk görüşü savunanların, bu görüşü benimsemelerinin sebebi, zaten iptal davası ya da kararı temyiz edildiğinde, tekrardan temyiz mahkemesinin önüne konu geleceği için, baştan zaman kaybetmeden iptal sebepleri ve devamında temyiz incelemesinin bu mahkeme tarafından yapılmasının usul ekonomisi ve zaman bakımından daha tasarruflu olacağı fikridir. Fakat MTK ile Yargıtay sadece usulen bir denetim yapabileceği için, yetkili mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olması fikri bizce de yerinde olacaktır.

Yetkili mahkeme hususuna da değinecek olursak, MTK’ da da belirtildiği üzere, ‘bu kanunda mahkeme tarafından yapılacağı belirtilen işlerde, davalının yerleşim yeri veya olağan oturma yeri ya da işyerinin bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesi; davalının Türkiye’de yerleşim yeri, olağan oturma yeri veya işyeri yoksa İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi görevli ve yetkilidir’. Yani madde ile Asliye Hukuk Mahkemeleri yetkili mahkeme olarak belirlenmiştir. HUMK döneminde hakem kararlarına karşı kanun yollarının uygulanmasında yetkili olan mahkeme temyiz mahkemesiyken, artık MTK döneminde temyiz mahkemesi ilk kanun yolu olmaktan çıkartılmıştır. MTK’nın 15. Maddesi gereğince hakem kararlarına karşı açılacak davanın süresi otuz gün olarak belirlenmiştir. Bu sürenin uzun tutulmamasının sebebi, hızla sonuca ulaşabilmek ve gereksiz ve uzun zamanaşımı sürelerinin bertaraf edilerek, tahkim yargılamasını hızlı neticeye ulaşmasını sağlamaktır.

II) Hakem Kararlarına Karşı İptal Davasının Açılması ve İptal Sebepleri:

Yukarıda da detaylarıyla belirtip açıklamış olduğum üzere, hakem kararlarına karşı öne sürülebilecek kanun yolu iptal müessesidir. MTK’nın 15. Maddesinde hangi şartlarda iptal davası açılabileceği ve açılan davada yapılabilecek incelemenin sınırları belirlenmiştir.[11]Bu sebepler kanunda tek tek sayılmasına  ve bunların dışında bir inceleme yapılmasının da  mümkün olmamasına rağmen, bazı iptal sebepleri, oldukça geniş yorumlanmaya açık olarak düzenlenmiştir.

Bu hususta Tahkim Yargılamasının ruhuna aykırılık teşkil edecek şekilde geniş yorumlamalardan ve usul incelemesi adı altında yapılması gereken bu incelemenin, esas incelemesi boyutuna taşmaması önem arz etmektedir. Zira bu tarz bir yorumlama, kanunun yapılış amacına dahi aykırılık teşkil edecektir.

İşte bu kanunda sayılan iptal sebepleri;

1-Hakimin re ’sen dikkate alacağı iptal sebepleri

2-Davayı açan taraf tarafından ispat edilecek olan iptal sebepleri.

-Davayı açan tarafından ispat edilmesi gereken iptal sebepleri kanundaki hali ve başlıklarıyla;

MTK.M15

1. Başvuruyu yapan taraf;

a) Tahkim anlaşmasının taraflarından birinin ehliyetsiz ya da tahkim anlaşmasının,

tarafların anlaşmayı tabi kıldıkları hukuka veya böyle bir hukuk seçimi yoksa Türk hukukuna

göre geçersiz olduğunu,

b) Hakem veya hakem kurulunun seçiminde, tarafların anlaşmasında belirlenen veya bu

Kanunda öngörülen usule uyulmadığını,

c) Kararın, tahkim süresi içinde verilmediğini,

d) Hakem veya hakem kurulunun, hukuka aykırı olarak yetkili veya yetkisiz olduğuna karar

verdiğini,

e) Hakem veya hakem kurulunun, tahkim anlaşması dışında kalan bir konuda karar

verdiğini veya istemin tamamı hakkında karar vermediğini ya da yetkisini aştığını,

f) Tahkim yargılanmasının, usul açısından tarafların anlaşmalarına veya bu yönde bir

anlaşma bulunmaması halinde, bu Kanun hükümlerine uygun olarak yürütülmediğini ve bu

durumun kararın esasına etkili olduğunu,

g) Tarafların eşitliği ilkesinin gözetilmediğini ispat etmesi halinde mahkeme iptal incelemesi yapacaktır.

 

a)MTK. 15’e göre Mahkeme tarafından re ’sen dikkate alınacak iptal sebepleri şunlardır;

 

Yukarıda da kısaca başlıklarını belirttiğim hallerde, tahkim yargılamasının taraflarından en az birinin, öne sürdükleri iptal nedenlerinden en az birini ispat etmeleri halinde, mahkeme tarafından hakem kararının iptaline karar verilebilecektir. Başka bir deyişle, bu koşullardan en az birinin ortaya çıktığının öne sürülmesi ve ispatı taraflara yüklenmiştir.[12]Fakat bazı hallerde, hakem kararının icra edilebilmesi için alınması gereken ‘İcra Edilebilirlik Belgesi’ başvurusu yapıldığında, mahkemenin bu belgeyi vermeden önce, resen incelemesi gereken konular vardır. Bu konular mahkeme tarafından kendiliğinden incelenir, tarafların bu konularla ilgili iddia veya ispata ihtiyacı ve zorunluluğu yoktur.[13] Bu başlık altında incelemeye çalıştığım konu, hâkimlerin resen nazara almak ve incelemek zorunda olduğu ve kanunda sayılmış olan bu kuralların açıklamasıdır.

aa) Hakem veya hakem kurulu kararına konu olan uyuşmazlığın, Türk hukukuna göre tahkime elverişli olmaması,

ab) Kararın Kamu düzenine aykırı olması.

 

aa) Hakem veya Hakem Kurulu Kararına Konu Olan Uyuşmazlığın Türk Hukukuna Göre Tahkime Elverişli Olmaması Kavramı

 

Yukarıda da detaylarıyla açıkladığımız üzere, Tahkim ve Tahkim Yargılamasının amacı, tarafların iradelerinin uyuşması neticesinde, aralarında çıkabilecek ve çıkmış olan uyuşmazlıkların, mahkeme haricinde bir organca çözümlenebilmesi müessesidir.[14]

Fakat tarafların anlaşarak, belirledikleri bir hakem veya hakem heyetinin, gene bu tarafların aralarındaki tüm uyuşmazlıkları çözebilmesi tabi ki mümkün değildir.

İşte buradaki ilk ayrım, hakemler ancak söz konusu uyuşmazlık Türk Hukukuna göre tahkime elverişli bir uyuşmazlık ise, bu konuyu ele alıp bir karara bağlayabileceklerdir. Tahkim yolu kullanılamayacak uyuşmazlık konuları, yani tahkim yoluna izin verilmeyen uyuşmazlıklar, her milli hukuk düzenince farklı düzenlemelere tabi tutulmaktadır. Hangi konulara ilişkin uyuşmazlıkların tahkim yolu ile çözülebileceği, kamu düzeni ile bağlantılı bir meseledir.

İşte bu noktada devreye ‘Tahkime Elverişlilik’ kavramı girmektedir.[15]Bu kavram hangi tür uyuşmazlıkların tahkime konu olabileceğinin sınırlarını belirleyen evrensel bir kavramdır. İşte bu başlık altında, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri, sulh olamayacakları, anlaşma yapamayacakları hallerde tahkim yolu kullanılamaz, tahkim hakemi veya hakemleri bu konuda karar veremez. Zaten bu kural İsviçre, İtalya, Almanya, Fransa gibi ülkelerin hukukunda da benimsenmiş, evrensel bir kuraldır.[16]

Neticede tespit etmemiz gereken ikinci husus, hangi şartlarda tahkime elverişsizlik hali mevcut olur. İşte bu noktada, gene MTK nın, ‘Amaç ve Kapsam’ başlığı altında yer alan 1. Maddeyi incelersek, orada ‘Türkiye’de bulunan taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklara ilişkin’ konular bizim ilk elverişsizlik noktamız olacaktır. Tescil davası, taksim ve izale-i şüyuu ve irtifak davaları buna örnek olarak verilebilir. Çünkü, Türkiye sınırları dahilinde bulunan taşınmaz mallar üzerindeki uyuşmazlık konularında, Türk Mahkemeleri kesin yetkili olarak kabul edilmiştir ve bu kesin yetki kuralı kamu düzeninden gelmektedir.[17]HMK m.12 hükmünde bu hususun bir kesin yetki konusu oluşturduğunu açıkça görebiliriz.[18]Bu hüküm nazarında, uyuşmazlığın Tahkim yolu ile çözülememesinin iki tane şartı vardır. Bunlar;

-Uyuşmazlık konusu taşınmazın Türkiye’de bulunması

-Taşınmaza ilişkin uyuşmazlığın taşınmaz üzerindeki ayni haklara ilişkin olmasıdır.[19]

Kanunun lafzında da açıkça belirtildiği gibi, MTK kapsamındaki tahkim yargılamasının uyuşmazlık konusu olamayan hallerinden ilki Türkiye’de bulunan taşınmazlardır.

Yani Türkiye dışında bulunan taşınmazlarda, tahkim yargılaması için bir engel yoktur. İkinci olarak ise de, taşınmazın aynı dışındaki konular da, tahkime konu olabilecektir.

Maddenin bu fıkrasındaki diğer bir husus da, HMK m.408 ile paralellik göstermektir. Hüküm ‘Taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklardan veya iki tarafın iradelerine tabi olmayan işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıklar tahkime elverişli değildir.’ demektedir.[20] Yani her iki hükümde özünde, taraflarına serbestçe tasarruf edebilecekleri konuda tahkim yoluna başvurabileceklerini belirtmektedir.

Yani, boşanma, iflas davaları, idari yargı alanına giren uyuşmazlıklarda tahkim yolu kesinlikle kapalıdır.

Yargıtay’a göre de, “Taraflar arasında doğmuş veya doğacak, adli yargının görev alanına giren her çeşit uyuşmazlıkların çözümünde kural olarak mahkemeler görevlidir. Ancak bir hak üzerinde uyuşmazlığa düşmüş olan iki tarafın kamu düzenine ilişkin olmayan konularda anlaşarak bu uyuşmazlığın çözümlenmesine mahkemeler yerine özel kişilere bırakmaları mümkündür”[21]Yani ancak kamu düzenini ilgilendirmeyen hallerde tahkime müessesine başvurulabilir. Örnek olarak neseple ilgili bir uyuşmazlığın çözümünde, tahkim yoluna başvurulamaz. Fakat Yargıtay ve doktrinde tartışma yaratan bir konu ise bu noktada karşımıza çıkmaktadır. İş hukuku ve iş davaları ile ilgili konularda, Yargıtay işçi tarafı koruyabilmek adına, bu tür uyuşmazlıkların da tahkime konu edilemeyeceğini söylemektedir. Fakat burada doktrinden bazı görüşleri, iş davalarında sulh ve kabul müessesleriyle dava konusu uyuşmazlık üzerinde kolayca tasarruf edilebileceği için, bu tür davalarında da tahkim yargılamasına konu olmasının gerektiğini savunmaktadırlar. Benim şahsi görüşümde, çok katı bir tutum sergilememek kaydı ile, iş ve işçi uyuşmazlıklarında, işçi tarafın güçsüz ve haklarının çok iyi bilmesinin zor olması sebebi ile tahkime konu olmaması yönündedir. Fakat bir maaş sınırı belirlenip, yüksek maaş alan ve haklarını bilebilecek konumda olanlar için tahkime konu edilebileceği görüşünü de savunmaktayım.

Manevi tazminatla ilgili uyuşmazlıklar da tahkime konu olabilir.[22] Marka, patent, endüstriyel tasarım, faydalı model ve telif hakları da tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri değerler olduğu için gene tahkime konu olabilirler.

Gene Yargıtay, Kat Mülkiyeti Kanunu ve uygulamasından doğabilecek uyuşmazlıklarında (Tahliye, kira bedeli tespiti), tahkime konu olamayacağı görüşündedir.[23]

ab) Kararın Kamu Düzenine Aykırı Olması

Kamu düzeni kavramı her zaman en tartışmalı hukuk kavramları arasında olmuştur. Gerek iç hukukta, gerekse uluslararası hukukta kamu düzeni kavramının açık bir tanımı mevcut bulunmamaktadır. İç hukukta kamu düzeni kavramı; kamu yararı düşüncesiyle konulmuş özel hukuk düzenidir. Kamu düzeni kavramı, belirli bir ülke veya ülke topluluğunda hakim olan sosyal, siyasal ve ekonomik sistemin, temel kural ve müesseselerini ifade eder.[24] Bir kuralın, kamu düzenine ilişkin sayılması için bu kurala aykırılığın, ülkenin hukuk düzeninin temel ilkelerinden birisiyle çatışması ya da ülkenin genel hukuk duygusunu ağır biçimde zedelemesi örselemesi zorunludur. Bir kuralın kamu düzeni ile ilgisi; ülkenin sosyal, ekonomik,  kültürel ve tarihsel gerçeklerine göre belirlenmektedir. Fakat uluslararası hukukta ve tahkimde yer alan kamu düzeniyle, yukarıda açıklamaya çalıştığım kamu düzeni arasında, hiç kuşkusuz büyük farklılıklar vardır. Milletlerarası özel hukukun içinde yer alan kamu düzeni kavramı, kesinlikle iç hukukta yer aldığından çok daha dar kapsamlı incelenmesi gerekir.

Milletlerarası tahkim hukukunda kamu düzeni kavramı, kendi hukuk düzenine ve usulüne göre verilmeyen bir kararın uygulanması halinde, yargılamanın konusu ile yan yana koyulamayacak ölçüde ciddi ve önemli hukuk menfaatlerinin zarara uğraması söz konusu olacaksa, bu halde uluslararası tahkim hukukunda kamu düzeni ihlalinden bahsedilebilir.[25]

Bu hallerde, eğer bir hakem kararı kamu düzenine aykırı görülürse, hakim tarafından resen iptal edilebilir. HMK dönemi Uluslararası Tahkim Kararlarının kamu düzeni incelemesinde, MTK dönemine nazaran daha sıkı olduğu, verilen kararlarla da belirlenebiliyordu.

Hakem kararını kamu düzenine aykırılığının denetimi, hakem ya da hakem kurlunun doğru karar verip vermediğinin denetimi değildir. Zaten tarafların devlet yargısına gitmektense, tahkim yoluna gitmeleri, iradeleri nazarında hakem kurulunun verdiği kararı kabul ettiği manasına gelmektedir. Tüm bunların neticesinde ve ışığında, verilmiş olan hakem kararının Türkiye’de uygulanacak olması, Kamu düzeni açısından çok büyük ve telafisi zor zararlar verecek olursa, burada kamu düzenine aykırı bir hakem kararından söz edilebilir.

Zaten Türkiye’nin ve MTK’nın amacı, bu coğrafyayı tahkim açısından cazip bir noktaya getirip, bir tahkim merkezi yaratmaya çalışmakken, kararlara uygulanacak sıkı bir kamu düzeni denetimi yerinde bir duruş olmayacaktır.[26]Bununla birlikte, eğer tahkim yeri ülkesi ve uyuşmazlık arasında bir ilişki varsa, kamu düzeni müdahalesinin ister istemez oldukça güçlü olacağı prensibinden yola çıkarak, sırf tahkim yargılamasının taraflarının, tarafsız bir ülke olarak güvendiği ve tahkim yetkisi verdiği bu ülkede kamu düzeni nedeni ile iptalin en alt düzeyde olması gerekir.[27]Yargılama usulü ile ilgili sebeplerden dolayı da kamu düzeni ihlali olabilir. Örneğin tahkim sözleşmesiyle savunma hakkı ortadan kaldırıldıysa, kamu düzenine açık aykırılık olabilir.

Son olarak, kimi Yargıtay kararlarında da görüleceği üzere, avukat tutma hakkında kısıtlamalar yapan tahkim sözleşmeleri olabilmektedir. Bunlar ya tahkim sözleşmesinin bir clouse olarak yer almaktadır, ya da tahkim anlaşmasının dayandığı bir hukuk sisteminin içinde, avukatla temsili yasaklayan bir madde ile yapılmaktadır. İkinci hallerde genellikle, tahkim sözleşmesini imzalayan taraflardan biri veya tamamı, avukatla temsilin yasaklandığından haberdar olmamaktadır. Fakat tahkim yargılaması sırasında, taraf eğer kendini savunamayacak kabiliyette, bilgi ve yetenek sahibi değilse, avukatla temsil edilememesi kamu düzeni nedeniyle bir iptal sebebi oluşturacaktır. Yani olay incelenerek, savunma yapılıp yapılmadığı gibi tüm hususlar incelenerek, kamu düzeni ihlali incelemesi yapılmalıdır.[28]

Neticede MTK’nın 15/2-b bendine göre, eğer hakem kararı kamu düzenine aykırı görülürse iptal edilecektir. Kamu düzeni kavramının aslında bir tanımının olmamasının sebebi de işte tam bu noktada ortaya çıkmaktadır. Çünkü kamu düzeni zaman, mekan gibi birçok etkenle iç içe ve değişken bir kavram olduğu için, kamu düzeninin tespiti noktasında sabit bir tanım yapılmasından ziyade,  hakimlere takdir ve belirleme yetkisi tanınmıştır.

İptal davasına bakmakla yetkili olan hakimlik makamının, milletlerarası hukuka uygun bir denetim yapması gerekecektir. Zira bu denetim, yukarıda da uzunca anlattığımız üzere iç hukuktan bağımsız, en düşük seviyede bir kamu düzeni denetimi olmalıdır.

 

 

 

 


K A Y N A K Ç A L A R

 

 

Akıncı, Ziya, Milletlerarası Tahkim, Ankara 2003

Kuru, Baki-Arslan, Ramazan-Yılmaz, Ejder, Medeni Usul Hukuku, Ankara 2000,

Yargıtay 15. HD., 26.12.1978 tarih ve 2090 E.-2486 K

Turgut Kalpsüz, “Yeni Milletlerarası Tahkim Kanunun Değerlendirilmesi”, Milletlerarası Tahkim Semineri, ICC. Türkiye Milli Komitesi, Ankara 5 Kasım 2001

Akıncı, Ziya : Hakemlerin Esasa Uyguladıkları Hukukun Devlet Yargısınca Denetlenmesi, Batider, C. XVII, Ankara 1994

Ekşi, Nuray, Milletlerarası Tahkim Kanunu Hakkında Genel Bir Değerlendirme, Prof.Dr. Gülören Tekinalp’e Armağan, Ankara 2004

Şanlı, C : Uluslar arası Ticari Akitlerin Hazırlanması ve. Uyuşmazlıkların Çözüm Yolları, İkinci Bası, Beta, 2002

Kuru, Baki, Milletlerarası Tahkimde Yasal Bir Düzenleme Gerekir mi?, Ankara 1999.(Sempozyum)

Kalpsüz, Turgut, Türkiye’de Milletlerarası Tahkim, Ankara 2007

Akıncı, Ziya, Milletlerarası Ticari Hakem Kararları ve Tenfizi, Ank.1994

Kuru, Baki, Medeni Usul Hukuku, Ankara 2012

Kalpsuz, Turgut, Tahkimin Genel Esasları Ankara.2007.

Y. 15. HD. 26.12.1978 t. 2090/2486

KAPLAN, Yavuz; Milletlerarası Tahkimde Usûle Aykırılık, Ankara 2002,

Aysel Çelikel, Milletlerarası Özel Hukuk, Beta, İstanbul 2009



[1] Akıncı, Ziya, Milletlerarası Tahkim, Ankara 2003, s.23.

[2] Kuru, Baki-Arslan, Ramazan-Yılmaz, Ejder, Medeni Usul Hukuku, Ankara 2000, s. 917.

[3] Akıncı, Milletlerarası Tahkim, s.25.

[4] Yargıtay 15. HD., 26.12.1978 tarih ve 2090 E.-2486 K

[5] Ziya Akıncı, (Uygulama Alanı), s. 58.

[6] Turgut Kalpsüz, “Yeni Milletlerarası Tahkim Kanunun Değerlendirilmesi”, Milletlerarası Tahkim Semineri, ICC. Türkiye Milli Komitesi, Ankara 5 Kasım 2001, s. 124

[7] Akıncı, Ziya : Hakemlerin Esasa Uyguladıkları Hukukun Devlet Yargısınca Denetlenmesi, Batider, C. XVII, Ankara 1994, s. 122

[8] Ekşi, Nuray, Milletlerarası Tahkim Kanunu Hakkında Genel Bir Değerlendirme, Prof.Dr. Gülören Tekinalp’e Armağan, İstanbul 2003, s.311

[9] Şanlı, C : Uluslar arası Ticari Akitlerin Hazırlanması ve. Uyuşmazlıkların Çözüm Yolları, İkinci Bası, Beta, 2002 s. 239

[10] Kuru, Baki, Milletlerarası Tahkimde Yasal Bir Düzenleme Gerekir mi?, Ankara 1999.(Sempozyum)

[11] Akıncı, Milletlerarası Tahkim, s.195.

[12] Kalpsüz, Turgut, Türkiye’de Milletlerarası Tahkim, s.105,  Ankara 2007.

[13] Akıncı, Ziya, Milletlerarası Ticari Hakem Kararları ve Tenfizi, Ank.1994. s. 172.

[14] Akıncı, Ziya, Milletlerarası Tahkim, Ank.2007. s. 29.

[15] Kalpsuz, Turgut, Tahkimin Genel Esasları, s. 355

[16] Kalpsüz, Turgut, Türkiye’de Milletlerarası Tahkim, s.117,  Ankara 2007

[17] Akıncı, Milletlerarası Tahkim, s. 203

[18] Kuru, Baki, Medeni Usul Hukuku, s. 153., Ankara 2012

[19] Akıncı, Milletlerarası Tahkim, s. 201

[20] Akıncı, Milletlerarası Tahkim, s. 204

[21] Y. 15. HD. 26.12.1978 t. 2090/2486

[22] Akıncı, Milletlerarası Tahkim, s. 207

[23] Kalpsüz, Turgut, Türkiye’de Milletlerarası Tahkim, s.119

[24] Aysel Çelikel, Milletlerarası Özel Hukuk, s. 165, Beta, İstanbul 2009

[25] KAPLAN, Yavuz; Milletlerarası Tahkimde Usûle Aykırılık, Ankara 2002, s.57

[26] Akıncı, Milletlerarası Tahkim, s. 211

[27] Akıncı, Milletlerarası Tahkim, s. 212

[28] Akıncı, Milletlerarası Tahkim, s. 213